28 Kasım 2015 Cumartesi

Varis - Büşra Doğa Yıldız | Kitap Yorumu #3

Uzun zamandır bloguma girmiyordum; doğrusu, bir blogum olduğunu dahi unutmuş, tümüyle aklımdan silinip gitmişti. Sanırım bu, en son yorum yaptığım Trendeki Kız kitabının beni ne kadar uğraştırdığını fark etmem ve vaktimi derslerime yönlendirmem dolayısıyla oldu -ki yaz tatilinde kitap yorumu yazmaya devam edebilirdim, ama etmedim.

Her neyse, yeniden döndüğümü belirtmem gerek ve açıkçası, yorum yapmak için çok heyecanlıyım! Bu yüzden, çok geçmeden başlayayım en iyisi!




Kitabın Adı: Varis
Yazar: Büşra Doğa Yıldız
Yayınevi: Parola Yayınları
Sayfa Sayısı: 400
Tanıtım: Geçmişin derinliklerinde karanlık bir yer... Gittikçe büyüyen ve evrene sığmayan bir güç.
Kimsenin bilmediği ve kadim ağların bir sır gibi kaderlerini ve geleceklerini ördüğü büyük bir tehlike...

O bir Prenses... Halkını kendi ihtiyaçlarını ve yaşamından önce tutan sadık bir varis!


Kendi cesaretine yaraşan gücüyle, tek derdi halkı iken, zaman çarkına takılan kader, tüm düzeninin geleceğini değiştirdi. Artık dengeler bozulmuş, hayaller tuzla buz olmuş, geleceği babasının iki dudağının arasından çıkan sözle belirlenmişti.


Şimdi Elena bilmediği bir ülkede, tanımadığı bir adamla geleceğindeki sırları, büyük tehlikeleri ve maceraları çözmeye çalışırken, kendisinin bile bilmediği, soyunun oldukça derinde yatan ve şimdiye dek gizli kalmış güçleri de açığa çıkaracağının farkında değildi.




   Bir zamanlar bende, her fani gibi, Wattpad üyesiydim. Bu hikâyeyi de o sırada keşfetmiş, kitap olduğunu duyduğumda ise almaya karar vermiştim ve internet sitelerinden birinde gördüğüm indirim sayesinde kitabı aylar önce almıştım. Uzun zamandır kütüphanemde okunmayı beklediğinden bu kitaba bir şans tanımaya karar verdim ve birkaç hafta önce okuyup bitirdim. 

   Ana karakter olan Prenses Elena, kendi ülkesi olan Neméth'ten babasının zoruyla ayrılıyor ve Othrellion isimli, başka bir ülkeye geçici olarak taşınıyor. Bundan sonrasında ise olayların çoğu aynı şekilde tekrarlanıyor: Elena, bir şekilde zarar görüyor, yataklara düşüyor, Othrellion prensi olan Prens Liam, Elena'nın zarar görmesiyle Elena ile ilgileniyor falan filan... Ya da, aynı şekilde Prens Liam yaralanıyor, Elena suçluluk duyuyor vesaire vesaire...

    Demek istediğim, kitapta belirli bu kurgu bulamadım. Sürekli aynı olaylar birbirini takip etti; kitap ortalarına doğru biraz aksiyon kazanmıştı ki, tam bir şeyler gerçekleşecek gibi olmuştu ki, bu sefer yine başa sardı. 

    Bu da bence, kitapta belirli bir düşmanın bulunmamasından kaynaklanıyor. Yani Elena'nın tam anlamıyla savaştığı, yenmek için canı pahasına mücadele ettiği birilerinin varlığı, yalnızca elli-altmış sayfa kadar sürüyor (bunda da yine yataklara düşüp, Prens Liam'ın gönlünü kazanıyor). İçimden Othrellion kralı olan Kral Leonard'ın baş düşman olmasını kaç kere geçirdiğimi sizlere sayamam. Üstelik Elena onun düşman olduğu konusunda alarm vermeye başlarken, Prens Liam bunu haksız çıkarınca acayip kırıldım. Ama kitabın sonuna doğru bir kez daha baş düşmanın Leonard olabileceği içime doğdu, lakin bu, son sayfaların çok daha başka bir merkeze çekilmesiyle suya düştü.

    Ayrıca, Elena ve grubu av festivaline gittiklerinde çok eskiden tanıdıkları kılıç öğretmenleri yeniden ortaya çıktı, fakat ilerleyen sayfalarda bu adam hakkında -ismi Richard'dı sanırım- çok olay gerçekleşmedi. Yalnızca Elena'yı geçmişte ne kadar etkilediğini görmüş olduk. Bunun yerine, Elena'nın annesi hakkında daha fazla bilgi olsaydı, çok daha güzel olurdu. Sonuçta Elena'nın annesi Elena küçükken ölmüş ve bunun benliğinde ne kadar büyük bir boşluk oluşturduğunu daha çok okumak isterdim. Ne yazık ki, kitap içerisinde çok az geçiyor. 

     Yazarın yazım tarzını anlatmak gerekirse, en çok dikkatimi çeken nokta, yazarın bir kelimeyi çok sık kullanması oldu. Bu sözcüklerin eş anlamlılarını kullanmak yerine böyle bir yol tercih etmesi, bence kitabın akıcılığını bozmuş. Bir süre sonra o kadar çok "Tanrı aşkına!", "Tanrım!", "Lanet olsun!", "Ahhh...", "Pekâlâ..." ile karşılaştım ki, pek çoğunun altını çizdim. Yani bu, her üç sayfada bir kitabı çizdiğim anlamına geliyor. Ayrıca, bunların çoğu da karakterlerin "iç sesi". Bana iç ses meselesi klişe geliyor, sizce de öyle değil mi? Her kitapta görünce... 

Hayır hepsi senin şu lanet olasıca egon ve gururun yüzünden.
İç sesim dobra bir şekilde araya girdiğinde o an ona güçlü bir tokat atma isteği duydum. Ve bunu başarabiliyor olsam eminim ki yapardım. 
Kapa çeneni, dedim sert bir sesle. Olması gereken bu... Benden daha iyi mi bileceksin? (sayfa 56'dan bir örnek.)

   Normalde böyle şeylere çok takılmam, ama cümlelerin sonu genelde aynı yüklem ile bitince onları da yuvarlak içine aldım. Bu sayfaları buraya yazamayacağım, çünkü cümleler baya uzun. 

   Ayrıyeten, karakter geçişleri hoşuma gitmedi. Prenses Elena'dan, Prens Liam'ın ağzına geçerken kitapta "-Prens Liam-" veya "-Prenses Elena-" diye bir ayrım yapılmış. Bu da bana, belki de kitabın ilahi bakış açısından yazılmasının daha iyi olabileceğini düşündürdü. Hem eğer ilahi bakış açısından yazılmış olsaydı, olaylar arasında daha esnek geçişler olabilir, kalede dönen sinsi konuşmalara kapı arkasından misafir olmak yerine bizzat yaşayabilirdik. 

    Her şeye rağmen, kitabı kaçıncı ağızdan yazıldığı bir tercih meselesi. 

    Bir de, kitapta "oksijen", "psikoloji", "ivme" gibi kavramlar vardı. Bu bana tuhaf geldi. Neden mi? Çünkü kitap, anlaşıldığı üzere fantastik bir diyarda geçiyor ve bilim öyle çok gelişmemiş. Bu durumda, nasıl "oksijen", "psikoloji", "ivme" gibi kavramlar olabiliyor? Belki "ivme" terimi bunların arasından çıkartılabilir, ama "oksijen"?? Bu durumda kitaptaki diyarın daha çok gelişmesi beklenemez miydi? 

   Bilemiyorum... 

   Azıcık da karakterlerin ruh hallerinden bahsetmek istiyorum. Elena, kesinlikle kendini birçok insandan üstün gördüğü gibi, fazla otoriter, aklına estiğini korkusuzca yapabilen ve lider ruhlu bir karakter. Bu, bazen aşırıya kaçıp sinir bozucu bir duruma dönüştüğü de oldu. Sayfa 259'dan örnek vermek istiyorum: 
    
    "Bir kere de kız gibi, arkada beklesen olmaz mı?" 
     Tuhaf bir kahkaha attım. Bir kız gibi davranmak? Ben böyle bir durumda geride bekleyemezdim ki. 

    Bu küçük diyalog üzerinde o kadar çok düşündüm ki, bir süre sonra bunun gerçekten de kadınlara karşı küçümseyici bir yaklaşım olduğuna kanaat getirdim. Buna rağmen, sayfa 316'da kadın haklarını savundu ana karakter. Nasıl bir çelişkiyse artık... 

   Bunlar dışında, kitapta Elena'nın yirmi bir yaşında olduğunu öğrenmemle büyük bir şaşkınlığa düştüm. Genelde fantastik kurgularda karakter 16'sına gelmeden evlendirilir, üçer beşer çocuk sahibi olurdu. Zaten kitap boyunca Elena'nın neden Othrellion'a gönderildiğini bir türlü öğrenemiyoruz. Bence bunun cevabı, Elena'nın Prens Liam ile evlendirilmek istenmesi. Hoş, bence karakterlerin ikisi de birbirini seviyor, yalnız bunu açıklamak oldukça zor. Çünkü Prens Liam, bir türlü sabit bir karakter olamadı. Başka kadınlara gitti, Elena'ya laf soktu, Elena'yı mükemmel gördü, Elena'yı elde etmek istedi... 

    Kitabın olumlu tarafından bahsetmeden geçemeyeceğim. Bence Neméth hakkında verilen her bilgi oldukça güzeldi; bu, hikayedeki diyarın ne kadar detaylı kurgulandığını gösteriyor. Özellikler, halk, insan yapısı, hatta şövalye sistemine kadar... Çok beğendim. Böyle ek bilgiler, bazıları için sıkıcı gelse de, ben okurken baya zevk aldım. Sırf bunun için ikinci kitabı bile alabilirim. 

    Yazım tarzını baya eleştirsem de, bence aksiyon sahneleri, karakterin düşüncelerinden daha güzeldi. Bir kere, oldukça heyecan doluydu; okurken insan sayfaların nasıl geçtiğini bir türlü anlayamıyor ve okumaya devam ettikçe ediyorsunuz. Yine de, kitabın belirli bir olay çevresinde dönmesi, sürekli yeni olayların eklenerek birbirinden kopuk aksiyonların yaşanmasından çok daha iyi olurdu. 

   Son olarak, kitaba verdiğim puan: 


3
    
    

    










0 yorum:

Yorum Gönder